4 Haziran 2011 Cumartesi

CANAN BEYKAL

Canan Beykal 1972 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim bölümünü bitirir. 1977de aynı kurumda “kolajın yağlı boya resminden özerkliği” konulu teziyle yeterlilik derecesini alır. Bunun devamında 1981 yılında Avusturya bursuyla gittiği sarzbuk yaz akademisinde “deneysel sanat atölyesinde mario merz “ ile çalışır. O dönemlerde  Türkiyede  kavramsal sanat ve yerleştirme türlerinde oluşturduğu çalışmalarını bağımsız olarak sürdüren sanatçı;  öncü  türk sanatından bir kesit ve ABCD sergileri içinde sürekli yer alan bir üye olmuştur.

Sanat çalışmalarının yanında çeşitli gazete ve dergilerde sanat eleştirmenliği yapmış sanat tarihi ve kuramı üzerine yazılar yazmıştır.  Sanatçı 1981 yılında devlet güzel sanatlar galesinde izimler adlı çalışmasını sergiler. Mekanı duvardan yer döşemesine kadar kaplayan kağıt şerit üzerine beykalın lastik tamponlarla yazmış olduğu kavramlar bulunmaktadır.  Bu kavramların ses bandına düzden ve tersten okunmuş üst üste bindirilmiş ses miksajı galeriye yansıtılmıştır. Kavram ve anlamların seyirciyle buluşma noktasında sergi tamamlanmaktadır. 

1985 yılında olan Bir başka sergisinde  ise ikinci öncü Türk sanatından bir kesit kapsamındaki sergiye 8 parçalık bir bütün çalışmasıyla katılan sanatçı, dönemin çokça eleştirilen sergisinde olumlu eleştiriler alır. Çalışma sanatçının 8 adet Osman Hamdi tablosunun arka yüzünü gösteren fotoğraflar üzerine altın yaldızla püskürttüğü boyalarla bu resimlerin demirbaş numaralarını yazmasıyla oluşturulmuştur.  Canan Beykal bu kodlamalarla izleyiciyi bir tür inceleme eylemi içerisine sokmaya çalışmaktadır. İzleyici çalışmanın karşısındaki  kendince yaptığı değerlendirmesine müdahale etmek amacıyla sanatın ne olduğunu veya neler olabileceği üzerine sorularını sormaya yönlendirmektedir.  Ve Canan Beykal bu işinden 18 yıl sonra 2003’te Osman Hamdi ve sanatı üzerine “Osman Hamdi süpermenmiydi?” başlıklı bir makale yayınlar.  Sanatçı 1987 yılında öncü türk sanatının bir kesit sergisinde yer alan  “ellams duplicator patent 1987” adlı çalışmasında 1924 yıl İngiliz model fotokopi makinasını hazır nesne olarak kullanmıştır. Sanatçının işi sergi kataloğunda şöyle anlatılıyor; “Yaşamı kendisi kadar dolaysız ilkel ve gerçek sanattan yanayım. “ sürekli tanımlanan sanatsala varmak için soyutlanmış bir sanatçı profilinden kendimi arındırmak. Yaşamın ve doğanın kendisi gibi çalışmalarımı saf ve yalın bir hale dönüştürmek istiyorum. Sanatın yaşamın kendinden doğduğunu ve sanat yapmak için bundan daha etkili bir neden olmayacağını düşünüyorum diyor. Bu sebeple çevremi izliyor, olaylara kayıtsız kalmamaya özen gösteriyorum. Yaptığımın toplumsal bir davranış göstergesine dönüşmesine önem veriyorum. Sanat pazarı için bir şey üretmiyorum.  Eleştirmenlerin beğenisi  yada yargısı benim için önemli değil etrafımı çeviren nesneler benim için önemlidir. Onlarla benim aramdaki zaman boyutunu onların benim için yükledikleri anlamı Önemsiyorum. Diyerek sanatçı sanat için düşüncesini  tamamlıyor.
Sanatçının diğer işlerinin kısa kısa isimlerini vererek geçiyorum;
1988 öncü türk sanatından bir kesit sergisinde “isimsiz” adlı çalışmasıyla  Canan Beykal yer almaktadır.
1989 yılında ise “10 sanatçı 10 iş” sergisine Beykal text-tual ve kara kutular çalışmasıyla katılır. Bir çok işinde kulandığı gibi belgeler metinler ve sözcüklerle bilgi aktarım yolunu seçer. Çalışmaların içeriği şudur;
1.     Kutuda Beykalın mühürlenmiş metinleri,
2.     Kutuda ise intihar eden yazarların metinleri ( von kleist),
3.     Kutuda hitlerin goebels ve marinetti’nin özgün ses bandları bulunmaktadır.
İşin amacını açıklayan düşünce ise  şudur bu işinde insan soyunda var olan ancak sürekli gizlenen ama alttan altada üreyen yıkma ve yok etme güdüsünün toplumda bireye empoze edilmesini ve sonucundada bireyde ortaya çıkmasına neden olan siyasi ruhsal ve ahlak kavramlarının ortaya çıkarttığı yanılsama durumlarına karşı bir temel arayan ve bu temelde sözü edilen metinlerden yola çıkılarak yan yana getirdiği yıkımlar arası ilişkileri sorguluyor.
2001 yılında sergilenen diğer bir çalışması ise “ben bir başkasıyım” adlı çalışmasıdır. Canan Beykal ve Melik Görgülü tarafından kammunal galerisinde berlinde sergilendi. Bu ortak proje Vietnam Bosna hersek, Yahudi kamplarındaki belgesel nitelik taşıyan savaş içinde görüntülenmiş çocuk fotoğrafları arasına bu iki sanatçının çocukluk fotoğraflarının dijital kolajıyla birleştirilmesinden oluşturulmaktadır. Sanatçıların ben kavramlarının ortadan kaldırıldığı, ölüm, savaş ve çocuk kavramlarının boşlukta kalan aidiyetsizliği üzerine yapılandırdıkları çalışmaları bir takım görüntü eşliğinde sunulmuştur.
Sanatçıyla yapılan söyleşimizde şöyle bir soru soruyoruz;
1-Ancak bir yapıtın sanat eseri olabilmesi için ona biçimlen sanatsal değerlerin sanatsal değer olarak önceden onaylanmış bir modele, modellere estetik olarak örneklenmiş, bir öncekine benzemesi ön koşuldur… şeklinde düşüncenizi belirtmişsiniz sizce böyle bir yaklaşım sanata ve özgür düşünceye aykırı bir bakış değilmidir?
Sanatçının bize verdiği cevapsa şudur;
-Bunları söylerken sanatçı geleneksel tablo sanatı üzerine olan düşünceleri aktardığını söylüyor  “Tablo sanatına yaklaşımınızda bir modeliniz vardır,Bir sanatsal modeliniz vardır  ve Sanat anlayışınızı sanat kavramınızıda ona oturtmanız gerekiyor. Bizler kendi kendine oluşmuş her hangi bir şeye sanat demiyoruz. Sanat dediğimiz kavramın oturması gereken kuralları ve nosyonların belirleyiciğine izlenmesi gereken tutum ve yol olmalıdır ve  Bu üslüptur.  Bu üslübun pentur sanatında daha önce kabul görmüş ve sizin içinde önemli değerler taşıyan modellere benzemiş olması gerekir. Çünkü bu bir düşünü değildir. Pentur sanatında asıl aranan üsluptur. Daha önce denenen üsluplardan yola çıkarak kendi üslübunuzu oluşturmak zorundasınız.”diyerek sorumuzu cevaplıyor..
2-Kavramsal sanat üzerine konuşmalarında sanatçı kavramsal sanatla olan ilişkisini şöyle anlatıyor;
-Yapmış olduğu resim çalışmalarında kendisini ifade etmesi açısından bir şeylerin yetmediğini yani şase sanatının yeterli olmadığını hissediyor. Ve yeni arayışlara giriyor. Kavramsal sanatla tanıştığındada bunu kendisini ifade etmek için kullanabileceği iyi bir dil olarak görüyor. Yani kavramsal sanat varda kavramsal sanat yapalım demedik diyerek bu cümlenin altını önemle çiziyor. Dünyayla aralarındaki sorunlara eleştirel bir yaklaşım kavramsal sanatla sağlanabileceği için kavramsal sanata bilinçlice bir yönelişin söz konusu olduğunu söylüyor. Kavramsal sanatın o dönemin ruhu olduğundan bahsedip ilk defa bu sayede dünyayla aynı dili konuştuklarını dile getirdi. Türkiyeye kavramsal sanatın gelmeside 1975’ler değilde 1985’lere denk geliyor. Canan Beykalda kavramsal sanat işlerini o dönemlerde sergilemeye başlıyor. Sanat kadını topluluğu ve ABC sergilerinde kavramsal sanatçılar olarak ilk defa bir araya geldiklerini birbirlerini bulduklarını  söylüyor. Geleneksel sanata tavır olarakta galerilerin yatırım objesi olarak gördükleri bir sanat üretmemeye çalışıyorduk. Boya resminden vazgeçmiştik. Buda bizim ifade olanağımızı değiştirmemizde yardımcı olmuştu. Tual resminin temel sorunu satılık mal olma ihtimalinin önüne geçememesidir. Bizler 1985’lerde geleneksel sanat anlayışı dışında bir şeyler yapmaya karar verdik. Şase sanatını reddettik. Amacımız; eskilerden beri gelen bu oluşumu kırmak ve eritmekti, bunu yaparkende kavramsal sanattan yardım aldıklarını söylüyor.
3- 1981’deki “izm”ler sergisinde duvardaki yazılı sözcüklere eşlik eden sesinizin izleyeni müthiş bir bombardımana uğrattığından bahsettiniz. Böyle bir işi nasıl hazırlandığını anlatırmısınız?
-duvar kağıdını Şadi Çalık vermişti. Evini kaplattığı, artıklardan kalan  koca bir rulo duvar kağdıydı. Bununla yapılacak şey neyse onu yaptım, lastik tamponlarla üzerine yazılar yazdım  Bazı kavramlar,Kemalizm ,liberalizm ,faşizm ve komünizm  gibi  Bunları düzden ve tersten iki kez banda okuyarak  Ali Taygun’unda  bu sesleri üst üste bindirmede ve kesintisiz kaydetmede yardımcı olur. Stüdyo ortamındaki  gibi iyi bir kalitede  mix  hazırlanmış,,Hazırlık sürecini İsa Çelik fotoğraflamış. Amacı; karşıt kavramaları bir arada kullanarak. Birbirini öldürdüğüyle ilgii denemeydi.
4- kavramsal sanat size amaçladığınız neyi sunabiliyorken diğerleri bu kadar yeterliliğe sahip değildir?
-Resim yapan insanlara çok saygım var.  Herkesin kendini ifade edebilme yeteneği farklıdır. Normal resim yapanlar kendi içlerinde bir reabilitasyon yaşarken kavramsal sanatçılar daha çok araştırma, düşünme ve maddi harcamada bulunmak zorundadır. Bir kavramsal sanatçı olarak derdinizi anlatmaya ihtiyaç duyarsanız sanat yaparsınız ve bu yaptığınıza ihtiyaç duyulursa üretmeye devam edersiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder